Başındaki bulutların her dağılışı, bütün bu hatıralardan birer parça alıp götürüyordu. İhtiyar Altay, bağrında asırlardır barınan, bozkırlarında at oynatan, soğuk sularını kana kana içen, yaylalarında kımızın verdiği heyecanla gururlanan “Ertürk”ün torunlarının akıbetini artık, sezer gibi oluyordu. Bulakları artık şırıl şırıl akmıyor, gölleri maviş maviş dalgalanmıyor, yaylaları yeşil yeşil yeşermiyor, ırmakları köpük köpük çağlamıyordu.
Vadilerinde kuşlar cıvıl cıvıl ötüşmüyor, çayırlarında taylar tepişmiyor, koyun-kuzu meleşmiyor; zayıf ve melüldüler. Asırlardır süren şenlik ve mutluluklar artık, yerini yavaş yavaş elem ve kedere terk ediyordu!.. Altay'ın aksakallı ihtiyarları bütün bu alametleri pek iyiye yormuyorlardı! Ya kıtlık olacağına ya da beklenmedik bir musibetle karşılaşacaklarına inanıyorlardı…
Bu kitap Doğu Türkistan'da Çin zulmüne karşı ayaklanan, yıllarca süren kanlı mücadelelerden sonra ana yurdunu terk etmek zorunda kalan ve dünyanın damı Tibet platosunu, Himalayaları aşarak Türkiye'ye ulaşan Kazak Türkleri'nin yaşadığı hazin olayları dile getiren belgesel bir eserdir.
Bu web sitesinde çerez kullanımına izin vermektedir. Web sitesinde gezinmeye devam ederek, bu kullanımı kabul etmiş sayılırsınız. Çerez politikası ve Gizlilik Politikası hakkında detaylı bilgi almak için lütfen ilgili yerlere tıklayınız.