Bugün muhafazakârin, cumhuriyetçinin, milliyetçinin ve dahi sosyalistin "demokrat" oldugu bir dünyada yasiyoruz. Bu dünyada "eylemek" degil "seçim yapmak" kutsaniyor. Her tür elestiriden muaf olan demokrasi, kendini kusuruyla, yani hiçbir zaman tamamlanmamis olmasi ile geçerli kiliyor. Totaliter rejimlerin günahlarinin totaliter olmalarindan kaynaklandigi söylenirken, demokrasilerin kusuru ise "yeterince" demokrat olmamasinda bulunuyor. Tarih sadece demokratiklesme ekseninden okunurken, siyaset de totaliterlik-demokratlik tartismasina indirgeniyor. "Demokratiklesme" ya da "totaliterlesme" tek siyasal gündem olunca, muhalefet kadar iktidarlar da eylemlerini kendinden menkul bir "demokrasi ilkesi" ile açikliyorlar. Gilles Dauvé ve Karl Nesic ise, demokrasinin yöneten-yönetilen ayrimina ya da tahakküm iliskilerine karsi çikmakla, özgürlesmeyle ayni sey olmadigini, dahasi siyasal özgürlügün bu sekilde kutsanmasinin, hayri ve serri bütünüyle siyasetten bilmenin, aslinda insani yurttas ve birey olarak ikiye bölen kapitalizmle uzlasmak ve siyasal iktidari mutlaklastirmak oldugunu sergiliyorlar. Böylece, toplumu mevcut haliyle kabullenen solun demokrasi kavramina dört elle sarilmasinin ve "demokrat" kimliginin açmazlarini ortaya koyuyorlar. Siyasi serbestlige degil insani ve toplumsal özgürlüge yogunlasiyor, seçmek degil eylemek ve gerçeklestirmek üzerine kurulu bir özgürlügün nasil kazanilabilecegine kafa yoruyorlar.
Bu web sitesinde çerez kullanımına izin vermektedir. Web sitesinde gezinmeye devam ederek, bu kullanımı kabul etmiş sayılırsınız. Çerez politikası ve Gizlilik Politikası hakkında detaylı bilgi almak için lütfen ilgili yerlere tıklayınız.