«Terimin en yaygın anlamında bir “fikir” aklımıza geldiğinde, aklımızı âdeta ışık hızıyla ve şiddetiyle aydınlatır. Bu imge bir hayli eskidir: Evvelce Platon ışık ile bilgi, yani düşünce, idea arasında bir ilişki kurmuştur. Bu ilişkilendirme hâlâ kullanılır. Karikatürlerde fikir çoğu kez yanıveren bir ampulle resmedilir. Işıkla kurulan analoji makuldür ve derinliği vardır. Platon bu analojiyi çok ilerilere götürmüştür. İdea mefhumu problemler ortaya koyar: İdea nedir? Nereden gelir? Neye yarar? İdea hakkında sökün etmesi durdurulamayan sorular felsefe tarihinde art arda gelir ve her felsefe akımında işin içine dâhil olur. İdea, uzayda ve zamanda tahsis edilmiş bir yere oturtulamaz. İdea bilhassa da kendi kendime birçok soru sormama neden olur: İdea, nöronlarımın etkileşiminin bir ürünü müdür? Bana başka bir yerden mi gelir? İdealarımın efendisi miyim, yoksa onlar mı beni olduğum şey yapar? Filozofların her biri, bu soruların hepsine, kendisine has cevaplar bulmaya çalışır». Felsefeyle haşır neşir olan herkesin belki de en sık karşılaştığı terimdir idea. Batı metafiziğinin onsuz düşünülemeyeceği idea nedir peki? Bu sorunun cevabını bulmaya kalkıştığımız anda, felsefî düşüncenin karakteristik özelliği bir kez daha kendisini gösterir: “özgürlük”, “adalet”, “doğruluk” ve felsefenin diğer tüm merkezî kavramları gibi “idea” konusunda da filozofların kavrayışları arasında farklılıklar vardır. İşte bu çalışmada, Platon’dan Popper’a kadar belli başlı filozofların idea kavrayışları rahat okunan bir üslupla tetkik ediliyor. Lübnan kökenli Fransız felsefeci ve bilim tarihçisi Nayla Farouki bu kitabıyla idealar meselesine giriş için kullanışlı bir yol haritası sunuyor.
Bu web sitesinde çerez kullanımına izin vermektedir. Web sitesinde gezinmeye devam ederek, bu kullanımı kabul etmiş sayılırsınız. Çerez politikası ve Gizlilik Politikası hakkında detaylı bilgi almak için lütfen ilgili yerlere tıklayınız.