“Karşıdan gelen bir arabanın farı sayesinde gördüm gözlerini. Başını bana çevirmişti, gözlerinin içi gülüyordu. Bu gülüş için her şeyi yapabileceğimi düşündüm o an.
Aynı araba sayesinde de o son gülüşü oldu.
Tüm dünyanın ışıklara bürünerek parlak bir topa dönüştüğü o alev topu gibi yanan farlar… O, kulaklarımdan bir ömür boyunca gitmeyecek olan, hayatımın ortasına saplanıp kronik bir işkenceye dönüşecek olan acı fren sesleri… Tuz buz olan camın vücutlarımız gibi hayatlarımızın ondan sonrasını da yarıp geçişi... Genzimden içeri yayılıp bir ömür boyu ciğerlerimde solunmak üzere benimle kalacak olan o is kokusu…
Gerçek şu ki, hayatta insanın kendisiyle ilgili yaşayabileceği en ağır sınav bu. Daha kötüsü ne olabilirdi, diye çok düşündüm, bulamadım. Sanırım daha kötüsü sadece, ikimizin de omurilik felci olması olurdu.”
Büyük bir aşk, tarihi bir semt, ömürlük dostluklar… “Şimdi hangisi kaldı ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Bu hikayede hepsi var. Ve daha fazlası…
Siz sevdiğiniz için nelerden fedakârlık ederdiniz? Ya da onun için yaptıklarınızı fedakârlık olarak görür müsünüz?
Bu web sitesinde çerez kullanımına izin vermektedir. Web sitesinde gezinmeye devam ederek, bu kullanımı kabul etmiş sayılırsınız. Çerez politikası ve Gizlilik Politikası hakkında detaylı bilgi almak için lütfen ilgili yerlere tıklayınız.